10 Ocak 2012 Salı

Şahane Hatalarım-1

09/01/2012 Pazartesi

Liseden mezun oluyorum. Hayatımın bilmediğim bir dönemine son sürat koşuyorum. İki seçeneğim var. Ya üniversiteye gidip akademide ilerleyeceğim ya da biraz ara verip, yolculuğa çıkacağım. Erkek arkadaşım seçimini üniversiteye gitmekten yana kullanıyor ve onunla birlikte gitmemi istiyor. Otoyolun kenarında terkedilmiş bir noel ağacının yanında bekaretimi bozduğu andan itibaren birlikteyiz.… --Düşümdüm zaten şuan ki hayatımda üniversiteye gitmeyi seçmiş biriyim haydi bir maceraya atılayım dedim-Yolculuğa çıkmaya karar verdim. Erkek arkadaşım bu fikre çok bozuluyor. Yüksek sesle konuşuyor. Bağırıyor ve bana planımın son derece aptalca olduğunu haykırıyor. Sonra kaltak diye bağırıyor ve tokadı yapıştırıyor. Size bir kere vurdular mı, gerisi daima gelir. Gitme zamanı geldi. Peki nereye ? Avrupa'yı görmek istemiştim hep ama Kaliforniya'ya da gidebilirim. Kaliforniya'da kim eğlenmez ki ? Hatta orada kalacak yerim bile var; geçen yıl mezun olan arkadaşlarım Los Angeles'ta bir ev aldı ve gidip istediğim kadar kalabilirim. - Avrupa'nın bir çok ülkesini nasıl olsa gördüm. Ya Kaliforniya? Bilmediğim ama sadece filmlerde gördüğüm büyülü dünya- Kararım Kaliforniya'dan yana…Hem de arabamla!
 Artık Kaliforniya'dayım. Fakat arabam bozuluyor. Arabam tamir olurken ben de yol kenarındaki küçük bir kumarhanede kollu makinalarda oyun oynuyorum. Bunu daha önce hiç denememiştim ve başarılı da olamıyorum. Lanet olası makine o kadar çok gürültü yapıyor ki kazanıyorum sanıyorum ama aslında soyuluyorum. Paramın yarısını kaybediyorum bile. Araba tamircisinin yanına gidip bir teklifte bulunuyorum. Parça ve servis ücreti karşılığında onunla arka odada biraz eğlenebileceğimi söylüyorum. Tamam çok etik bir davranış değil bunu ben de biliyorum fakat Kaliforniya'ya kimse beni tanımıyor, paramın yarısı da kumarda bitti. Başka ne yapabilirdim ki ? Tamirci tabi ki bu fırsatın üzerine atladı bile…Tuvalette kamyoncu banyosu (bacaklarımı küçük porselen lavaboya kaldırıp, topaklanmış beyaz sabun kullanıyorum)  yaptıktan sonra yola devam ediyorum. Biraz önce yaptığım korkunç şeyi düşünmek zorunda kalmamak için biramı içerek, avazım çıktığı kadar bağırıp şarkı söyleyerek yola devam ediyorum.
Yalnız tekrar bir karar vermem gerekiyor. Berkeley'de, üniversitede çalışan bir arkadaşım var. En son yolladığı e mailde Berkeley'de bana iş bulabileceğinden bahsetmişti. Ancak bir de Los Angeles'ta yaşayan ve yetenek avcılarıyla senaryo yazarlarını tanıyan bir arkadaşım daha var. Onunla birlikte açık seçmelere katılabileceğimden bahsetmişti. Arabamı ya kuzeye süreceğim ya da güneye. Bir seçim yapmam gerekiyor. Karar vermeliyim. Size de Berkeley son derece sıkıcı gelmedi mi ? Seçimimi güneye, Los Angeles'a sürmekten yana kullanıyorum…Arabayla Los Angeles'teki arkadaşlarımın evine gidiyorum ama orada hiç kimse yok, ışık yok, ses yok, yanıt yok. Kapının önündeki verandaya oturup, bulutsuz gökyüzünü seyrediyorum. Hava o kadar sıcak ki; burada pişerek ölebilir ve farkına bile varmayabilirsiniz. Sonunda tekrar arabama binip plaja gittim. Burada bir süre oturdum fakat arkadaşlarımın beni geri aramamasının tuhaf olduğunu düşünüyorum. Belki  bir şey oldu. Belki mesajı yanlış anladım, belki şehir dışındalar veya telefon numaralarını yanlış yazdım. O gece onlardan hala haber alamayınca, acaba bir kez daha eve gidip baksam mı, yoksa bir otele mi gitsem diye düşündüm. Onların evinde kalmak daha ucuza gelecekti. Arkadaşlarımın evine doğru tekrar yola çıktım. Karnımdan açlıktan olsa gerek olur olmadık sesler gelmeye başlamıştı. Evdelerse bile bu saatte bana yemek hazırlamak istemeyebilirlerdi. Arby's'in arabaya servis yapan restoranına doğru girdim. Sırada bekleyen uzun bir araba kuyruğu var ve ben 'superstar olmak nasıl bir duygu? O botoks iğnelerine kaç para ödüyorlar ?gibi sorulara dalıp gittim. Derken arabanın yolcu tarafındaki birisi cama vurdu. Pencereyi açtım. Şeker satan çok tatlı bir çocuk dernekleri için bir şeker alıp alamayacağımı sordu. Cüzdanımdan bozuk para ararken daha yaşlı bir sesin bağırdığını duyuyorum. Başımı kaldırdığımda, bir adamın çocuğu yakaladığını ve sarstığını gördüm. Müdür ya da onun gibi biri şeker sattığı için çocuğa bağırıyor ve hırpalıyor. Arabadan çıktım. Bu sefer ben müdüre bağırmaya başladım. Ben şeker almak istemiştim! Bu arada korna sesleri artmaya başladı, insanlar arabalarının penceresinden bağırıyor. Birisi omzumu dürttü ve ben dürten kişiye, ''Bu çocuk yalnızca…'' diye tam anlatmaya başlıyordum ki; küçük çocuğun duygusal açıdan dengesiz ağabeyi olduğu anlaşılan ve durumu tam olarak algılayamayan adam, beni 38'lik özel tabancasıyla, yakın mesafeden, alnımın ortasından vurdu. Baaaam!!! Yığıldım…öldüm…

Cenaze törenim çok güzel oluyor ve sonuçta yıldız oluyorum çünkü Lifetime kanalı, bir gün önce, güvencesi olmadığı için hastanede doğru dürüst muayene edilmeyen ve bu nedenler eve dönüp, şeker satan kardeşinin bakımı altına giren ağabey hakkında okul sonrası yayınlanan özel bir program yaptı. Zaten gerisini biliyorum. Bazı hayatların sonu kötü oluyor.

Öznur

-Şahane Hatalar kitabındaki ilk şahane hatam-